12 Şubat 2008 Salı

HAKAN SÜRSAL hayatı ve şiirleri

gölge, aşk ve sinekler

kırık suyun cama tutkusu kadar sarılmadınız gözlere
yerçekimine değil uzaklığın sözlük anlamına yenildiniz
cibinliğinize konan sinekleri yıldız bildiniz
suskun seviştiniz radyo gecelerinde
bu muydu gölge altında aşk

size dokunan gitar teli ve kırmızısıydı şarabın
kaprisliydiniz illa da gri
çıplak bir komünist kadar
şiirlerden uçup geceye yapışan yıldızları sinek bildiniz
vardiyalı bir akşam telaşında seviştiniz
bu muydu gölge altında aşk

göndere çekilen vebaydı umutsuzluk
erdem yağmalandı yığma mağaralarda
erk etekleri öptünüz varoluşa dair
üzerinize konan ütopyaları yorgan bildiniz
zührevi ülkelerde genetik seviştiniz
bu muydu gölge altında aşk

çerçevesine dokunulmuştu zamanın
kimine göre şeffaftı sonsuzluk
kimince bilge bir uzgören
şiirlerden uçup ruhunuza değen sinekleri tanrı bildiniz
postmodern gizinde seviştiniz kara deliklerin
bu muydu gölge altında aşk

ne sevdalar konakladı usunuzda
pek yalnızdınız ağaç ve siz
gölge altında çiçek ve günce
kırık su tutkusuyla elinize bir sis sarıldı
şiirlerden uçup
çadır inceliğinde gizeme dönüştü zevk
mehtabı umursamadan
göz aydınlığında seviştiniz
tutkuyla koşan parmakların hızı kadar cüretsiz
bu muydu gölge altında aşk

zaman ve siz
ten rengi şizofreninize tutsak
ve o kadar şehvetliydi
gölge, aşk ve sinekleriniz...




origami

çöpten kâğıt toplayan çocuk
kâğıttan kayık yapar
yağmur yağar
kaptan olur

çöpten kâğıt toplayan çocuk
kâğıttan uçak yapar
rüzgâr eser
pilot olur

çöpten kâğıt toplayan çocuk
kâğıttan kar yapar
kış gelir
adam olur

çöpten kâğıt toplayan çocuk
çöplükte ölür
kağıttan tabuta gömülür...




ıssız

de ki dolanıp duruyoruz çatı dibinde
hele yağmur da yağıyor
toprak kokusu sarmış seni
kıskanmışım

de ki kimse yok etrafta
hele içerde zaman
kaybolmuşuz
kendimizde

de ki bilmiyorum neden
hele sus
de ki yağmurdu

hele aşk?..




kaburga

yarmış kafasını güvenlikten sorumlu polis
güvenlik çemberinde
kendini güvende hissetmeyen gencin

'tek yol � iş aş'
'tek yol � insanca yaşamak sömürülmeden'

polis ne istermiş?

ilgilendirmiyor düzen
sol ya da sağı yürünen yolun
karnı acıkmasa
hele pirzola çekmese canı
her şey oyun
ama

'karnım aç' diyor küçük evin odasında
küçük çocuk polis babasına

'büyüyünce pilot olu'cam'

karnı acıkmasa
bir de pirzola çekmese canı insanın
gözü yok mu gözü
toprak doyurasıca
bir görebilse
ucu nerede

eğreti duruyoruz arasında
insana insan dövdürtenler
ve öldürtenler karargâhının
tam ortasında
kendimize aç
yamyamlığımızla...




elma

çocukluğumdan kalan tek hatıra(m) ben-im
ten rengiydi bedenim
elimde dünya vardı
ısırdım yedim...




dönüşüm

nereye konar sonsuzunda terlemiş zaman
dur durak bilmeden ışıkları gezer de gider
hiç mi dönüp bakmaz fi'den kalan harabeye
bir buluta basmadan
gökler etrafında döner de gider

biter de gider mi hayat
can'lar onu sevmez mi
duyulmaz mı doğmayanların sesi
sular saat olur
akar saniyenin kuruttuğu bataklığa
her kâinat kendi yıldızını çizer
içinde yaşlı çiçekler solan bir surat yapıştırır üzerine
kalanı örter kalanlar
gömüler gün olur aydınlanır
gün gelir
her şey bir karanlıktan doğar ve biter

hayat yarın'a kısa
yaşanmış bir avuç kül
yetmeyecek ne geçeni ne kalanı an(ı)ların
gözlerinden kuşlar uçup gidecek
bilmeden konacağı yeri
sonsuz göçünde terli zamanın
bir avuç kül ve toprak
ki onlar(ın) için(de)
gitmek korkusuyla yaşlanan çiçekler titrer
kalanı gömer kalanlar
gömüler gün olur aydınlanır
her şey bir gün son bulur
bir gün başlar yeniden
her şey karanlıktan doğar
ve bir gün yeniden biter...

Hiç yorum yok: