NERDE
Küçük bir kız gördümdü çok eskiden
Annesinin dizi dibinde,
Bir de incir dikdiydim hasta iken,
Üç yapraklı mı, dört yapraklı mı ne.
Küçük kız da büyüdü o incir de,
Ama yüreğimin erinci nerde?
Romeo yu onca kaygılandıran
O kuş seslerini düşünürüm de
Sabaha karşı bir korudan
Tarla kuşu muydu, bülbül mü diye,
Tarla kuşunu da dinledim, bülbülü de,
Ama yüreğimin erinci nerde?
Geç kaldığımda oldu belki
Laternaları dinlerkene,
Periler yeryüzüne indirmiş geceyi,
Çerağlar içinde yanmış gökkubbe.
Gökkubbeyi de bilirim perileri de,
Ama yüreğimin erince nerde?
GİTTİ
İşitmek istediğini bir sağırın
Sezdi havamızdan geçen şarkı
Duyuramadı sesini, bu sağıra
Eridi, gitti!
Yürümek hasretini bir kötürümün
Hissetti koltuk değnekleri,
Kaldıramadı yatağından hastasını
Çürüdü, gitti!
Körün görmek arzusunu duydu
Bahçenin kenarında bir çiçek
Gösteremedi yapraklarının rengini
Dağıldı gitti!
Ve duydu bir açın yemek ihtiyacını
Buğday tarlasındaki başak
Utandı büyümesindeki şehvetten
Kurudu, gitti!
HİÇ YOLUNUZ ORMANA DÜŞTÜMÜ?
hiç yolunuz ormana düştü mü
gözgöre küçük bir adam
büyük bir ağaçla döğüştü mü
ağaç büyüktü ama tek
adam küçüktü ama çok
dedelerinin dedeleriyle gelmiş utanmadan
elinde balta sırtında nacak
dedelerinin dedeleriyle gelmiş arlanmadan
kolunda bıçkı belinde ip
dedelerinin dedeleriyle gelmiş sıkılmadan
dengisiz bir boy ölçüşmeydi bu
ağaç büyüktü ama tek
adam küçüktü ama çok
KOTKU
Gece ormanda bir şey değişmez
Aklın lambaları altında
Ancak gözün keyfi değişir
Gündüz aydınlığında
Ağaçlar insan eti yemez
Akıl vücudun yardımında
Gece ormana iner inmez
Vücutla akıl arasında
Vücutla akıl arasında
Gece ormana iner inmez
Ağaçlar ortasında
Bir şey ki akıl ermez
Ağaçlar insan eti yemez
Gündüz gece yarısında
Bir korku akıl ermez
Vücutla orman arasında
MAVİ RANDEVU
Mavi bir elbiseyle gelmiştin, gökyüzü maviydi..
Getirdiğin rüzgarla ev kokuyordun..
Kolun koluma değiyordu, omzun omzuma..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..
Bin dokuz yüz kırk iki baharıydı
Bahçeli pencereler önünde geziyorduk,
Gözlerimiz buluşuyordu, ürperiyordum
Gökyüzü maviydi, mendilin maviydi
Sıcak nefesin yüzüme değiyordu
"Evlenebilir miyiz" diye sormuştum,
Yürüyüşün değişmiş, yüzün penbeleşmişti;
Mavi elbiseler içindeydin, gökyüzü maviydi.
Elini elime verdin, ayrılıyorduk,
Gözlerin gözlerimde, dudakların ıslak,
"Sık sık konuşalım" demiştin; gittin..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..
SABAH
Uyanır seccadeler üstünde din,
Aklın endişeleri yayılır şehre,
İnsan kastle, güneş vakitle temas eder
Taşa, toprağa..herşeye!..
Serinlik bir ihtiyardır ki şehrin üstünde
Gerinir sabahla beraber;
Kurtarır gecenin karanlığından
İnsanı, hayata davet eder.
Şarkın çekilen perdeleri içinden
Uzanır devamın eli zamana,
Korkusu, düşüncesi, endişesi..insanın
Toplanır sığar bir ana.
Açılan kapılardan fırlar dışarı
Günlük meselesi insanlığın;
Çırpınan bir endişe halinde çarpar
Düşen başların içinde yarın!..
YAN YANA
Bu gürül gürül otların başında
Ağacın gölgesine deydi değecek
Tam şeftalinin kokusu başlarken
Öpüşmeye kıl kadar bitişik
Akarsuyun burnunun dibinde
Bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence
HAZİRAN ŞİİRİ
Haziran üstümüzde dal dal
moda çevremizde renk renk
İstanbul bin dokuz yüz elli beşinde
çimenler altımızda sık sık
bulutlar üstümüzde seyrek
eteklerin moda yelkenlerinde
elin omzumda sıcak
belin kolumda ince
gözün gözümde ürkek
ışık gölge bir oyun
çıçek yaprak allı morlu
haziran üstümüzde dal dal
saçların yüzümde tek tek
bir kuş bir kanat tenimizde
bir rüzgar bir serinlik içimizde
bir gök bir deniz mavi mavi
şarkı bahçe düğün dernek
İstanbul bin dokuz yüz elli beşinde
etek yelken bir cümbüş
yanak yanağa sürtünüş
elin omzumda sıcak
belin kolumda ince
dilim kulağında titrek.
LACİVERT IŞIKLAR
Lacivert bir denize benzer gözleri vardı;
Bakışları sessiz bir gece kadar alıcı,
Ruhunun süzgecinden ruhumu anlayıcı,
Engin... sonsuz bir mana bende beni arası
Lacivert gözler derin, hassas bir keman sesi,
Lacivert gözleri benim içimde bir lisandır.
Denizler kadar sonsuz genişliğin akisi,
�Lacivert gözlü Allah� çürüyen bir insandır.
YOLUM
Bir ben beni bilirim, bir de beni yaratan,
Bir ben bana lazımım bir de benimle yatan,
Varlığımı ortaya varlık olarak atan,
Bir tesadüf tanırım bir de ne olduğumu.
Bu denizler, bu gökler ve bütün bir kainat,
Bu şarkılar, bu hisler ve bu kısacık hayat,
Şuurumda renklerin sırıtışıdır heyhat!
Ben bir neş�e tanırım, bir de onun yolunu
BANA GELİRSİN
Yıldızlar görse bendeki güzelliğini
birer birer düşerler içimdeki denize
aydınlanırım o kadar aydınlanırım ki
bana gelirsin.
Bahar anlarsa duyduğum üzüntüyü
bütün dallarını uzatır kalbime doğru
çiçeklenirim o kadar çiçeklenirim ki
bana gelirsin.
Din duyarsa ettiğim ibadetleri
bütün mihraplarıyla çevrilir bana
büyürüm o kadar büyürüm ki
bana gelirsin.
İçimde bir kere görsen güzelliğini
garkolursun nurdan bir aleme
bulmak için kendini bulmak için
bana gelirsin
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder